içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

MEYDANI BOŞ BIRAKMAK BİZE YAKIŞMAZ

Kaç yıl oldu bilmiyorum!
Aslında biliyorum.

Tartışırdık… Kitaplar okur, birbirimizi ikna etmeye çalışırdık.
Bizden büyüklerin tartışmalarını izlerdik… Nezaketi, zarafeti, kavgayı, barışı onlardan öğrendik… İdealin, ilkelerin peşine düştük, bugüne geldik!

Geldik de ne oldu?
Türkiye’nin düzenini tartışırdık.
Ne düzenmiş ki bir türlü düzelmedi.
Nasıl bozulduysa, bir türlü “ayar” tutmuyor!

Belki de bizim düzeltmeye çalıştığımız bu bozuk düzen, birileri için “düzgün” bir düzendir!
Hep bozuk kalsın ki, hep kargaşa, hep kaos olsun ki…
Ne yazık ki böyle!
Az gitmişiz, uz gitmişiz; bir arpa boyu yol almışız!
Demokrasimiz… Ne yazık ki böyle!

Gözyaşlarımızı bir zincir gibi dolamışlar boyunlarımıza…
Evimizin eşiğinden bir adım dışarı atmaya korkar olmuşuz…
Kendi yağımızda kavrulmuşuz, yanmışız!

Şu şiir bir zincir gibi bileklerimizde, belleklerimizde hâlâ:

“Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
gözyaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!…”

Kaç yıl geçti!
O kadar çok şey için üzüldük ki!
Vazgeçmedik!
Kendi yüreğimizin kabuğuna çekilmedik!

Çok uzun bir yoldan geliyoruz…
Çook uzun bir yol var önümüzde….

“… Bu yolda dönenler oldu
Mum gibi sönenler oldu”

Yolu boş bırakmak yakışmaz bize!
Meydanı boş bırakmak yakışmaz bize!
Karanlığı yırtıp atmadan,
Güneşe ulaşmadan yoldan dönülmez…

Kaç yıl oldu?
Mutlu son yok!
Mutlu aşk da yok!
Upuzun bir yolculuğun içindeyiz.
Upuzun bir meydanda, gelecek güzel günleri bekliyoruz…

Cengiz Aytmatov diyor ki:

“İnsan her şeyi anlatamaz,
zaten
kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.”

Peki biz ne yapacağız?
Düşünmenin, fikrini söylemenin, fikrini yazmanın zor olduğu günlerden geçiyoruz.
Birbirini anlamanın, konuşmanın zor olduğu günlerden geçiyoruz.

Kendisi giderse her şeyin bozulacağını sanan bir iktidar var.
Her şeyin kendisiyle var olduğunu sanan…

Hâlbuki kimler geldi, kimler geçti!
Bugünlere geldik!
Kimleri gerilerde bıraktık…

Vazgeçtik mi?
Vazgeçmeyelim!

Kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:

“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,
ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Etrafımız kendini vazgeçilmez sananlarla dolu!
Hâlbuki kişi ne ki?
Hâlbuki iktidarlar gelip geçer; kalıcı olan Türkiye Cumhuriyetidir!

Hâl bu ki hâlimiz, hâl değil!
Birbirimizi bölmekle uğraşıyoruz.
Hâlbuki birbirimizi bilmekle uğraşmalıyız!
Birbirimizi boğmakla uğraşıyoruz.
Hâlbuki birbirimize nefes aldırmalıyız!

İnsanlar birbirleriyle ne çok uğraşıyorlar.
Kimisinin “gözünün üstünde kaşı” var…
Kimisinin “ayranı yok içmeye…”

Çok yorulduk, çok yorduk birbirimizi…
Oysa birbirimizi dinlemeye, anlamaya ihtiyacımız var.

Hiç kimse tamamen haksız değil!
“Ama biz de, ama ben de çok acı çektim” diye başlayan cümlelerle
haklılığımızı ispat etmeye çalışarak, haksızlığımızı kapatıyoruz.

Aristo diyor ki:

“Haksızlığa uğramak, başkalarına haksızlık yapmaktan iyidir.”

Bu ilk yazıda sözü uzatmayalım.
Merhaba diyelim…
Buradayım.
Siyaseti konuşacağız.
Her şeyimizi şekillendirmeye çalışan siyasete tutunacağız.
Bir arada, barış içinde, huzur içinde yaşamak için
bütün eksikliklerine rağmen siyasetin açtığı yoldan ilerlemeliyiz.

Fransız şair Aragon’a kulak verelim:

“Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.
Açtığını sansa da kollarını,
gölgesi bir haçtır onun.
Paramparça olur avucunda sımsıkı tuttuğu mutluluk.
Bir garip, bir acılı boşluktur günleri.
Mutlu aşk yoktur.”

Mutlu hayat da yoktur.
Uzun bir mücadelenin içinde yürümek vardır.

Ve bizden biriyle bitirelim yazıyı, Adnan Yücel ile:

“Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bitmedi daha, sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

Ve merhaba,
Uzun bir yolculuktayız.
Uzun bir meydanda, uzun bir mücadeledeyiz.

Meydanı boş bırakmak bize yakışmaz!
Mücadeleden vazgeçmek bize yakışmaz!

Bu köşeye merhaba…
Okuyuculara merhaba…

Yüzümüzü güneşe çevirelim ve yürüyelim…

YAZARIN DİĞER YAZILARI